8 Nisan 2014 Salı

ÖLÜM ÜSTÜNE

   Madem ki ölümün önüne geçilemez, ne zaman gelirse gelsin. Sokrates'e ; "Otuz zalimler seni ölüme mahkum ettiler, " denildiği zaman: " tabiat da onları ! " demiş.

   Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne budalalık!

   Nasıl doğuşumuz bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de her şeyin ölümü olacaktır.Öyle ise, yüz yıl daha yaşayamayacağız diye ağlamak, yüz sene evvel yaşamadığımıza ahlamak kadar deliliktir.Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik, bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik.

   Başımıza bir defa gelen şey, büyük dert sayılmaz. Bir anda olup biten bir şey için bu kadar zaman korku çekmek akıl karı mıdır? Ölüm, uzun ömürle kısa ömür arasındaki farkı kaldırır, çünkü yaşamayanlar için zamanın uzunu kısası yoktur. Aristo, Hypanis ırmağının suları üstünde bir tek gün yaşayan küçük hayvanlar olduğunu söyler. Bu hayvanlardan, sabahın saat sekizinde ölen genç, akşamın saat beşinde ölen ihtiyar sayılır. Bu kadarcık bir ömrün bahtlısını, bahtsızını hesaplamak hangimizi gülünç etmez ? Ama edebiyetin yanında, dağların, şehirlerin, yıldızların, hatta bazı hayvanların ömrü yanında bizim hayatımızın uzunu, kısası da o kadar gülünçtür.

   Tabiat bunu böyle istiyor. Bize diyor ki: "Bu dünyaya nasıl geldiyseniz, öyle çıkıp gidin.Ölümden hayata geçerken duymadığımız kaygıyı ve korkuyu, hayattan ölüme geçerken de duymayın. Ölümünüz varlık düzeninin, dünyan hayatının, şartlarından biridir. (İnsanlar birbirini yaşatarak yaşarlar ve hayat meşalesini, koşucular gibi, birbirlerine devrederler -Lucretius ).

   Yaşadığımız her an, hayattan eksilmiş, harcanmış bir andır. Ömrümüzün her günkü işi, ölüm binasını kurmaktır. Hayatın içinde iken ölümünde içindesiniz, çünkü hayattan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz.Yahut şöyle diyelim isterseniz; hayattan sonra ölümdesiniz, ama hayatta iken ölmektesiniz. Ölümün ölmekte olana ettiği ise, ölmüş olana ettiğinden daha acı, daha derin, daha can yakıcıdır.

   Hayattan edeceğiniz karı ettiyseniz, doya doya yaşadıysanız, güle güle gidin.

   "Niçin hayat sofrasından, karnı doymuş bir davetli gibi kalkıp gidemiyorsun? Niçin günlerine, yine sefalet içinde yaşanacak, yine boşuna geçip gidecek günler katmak istiyorsun? -Lucretius "

   Hayat kendiliğinden ne iyi ne de fenadır, ona iyiliği ve fenalığı katan sizsiniz.

   Bir gün yaşadıysanız her şeyi görmüş sayılırsınız. Bir gün bütün günlerin eşidir. Başka bir gündüz, başka bir gece yoktur. Atalarınızın gördüğü, torunlarınızın göreceği hep bu güneş, bu ay, bu yıldızlar, bu düzendir.


MONTAIGNE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder